19 Kasım 2021 Cuma

SEN CANLI OLURSAN, SÖZÜN DE CANLI OLUR

 




Şuayib a.s. bir gün kendi kavmine, Allah'ın nimet ve lütuflarını sayarken şöyle diyordu:


" Biri size ayakkabı verirse onu seversiniz de; size ayak veren yaratıcıya neden yabancı kesilirsiniz? ”
“ Biri size külah veya şapka verdiğinde ona dost olursunuz da, size baş ve akıl verenden neden yüz çevirirsiniz?


Birisi size bir yüzük verse; Ona âşık olursunuz, önünde hazır duruşa geçersiniz de; size el verip parmaklarınızı bağışlayan Yaratıcıyı neden tanımazsınız? ”


Şuayib a.s’ın ikazlarına şöyle cevap verdiler:


" Biz Yaratanı seviyor ve vermiş olduğu nimetlerine de şükrediyorduk. Ancak (Allah) seni peygamber olarak seçip, mucize ve kudret vererek, seni bizden üstün kıldı. Bu sebeple ona düşman olduk…”


Şuayib a.s. cevaben: " Ben sizden ayrı değilim ki… Allah beni seçti ama benimle birlikte sizi de seçmiş oldu. Bunu canınıza minnet bilmeniz gerekir.”


Örneğin tehlikeli bir mekânda yatıp uyursun. Birisi ikaz ederek, sana kalk der. Önce gönlün duyar, sonra gözün. Diğer uzuvların henüz haberi bile yoktur. Biraz sonra bütün uzuvlar harekete geçer ve o tehlikeli duraktan kurtuluş gerçekleşir.


Diğer organlar;


“Ey gönül ve gözlerimiz, önce siz gidin çünkü ilk uyanan sizsiniz” diyecekler. Yahut sağ çıkılması zor olan bir zindanda bulunan kişi boşluk bulduğu bir deliği, elini atarak genişletirken geri kalan uzuvlar;


“ Ey el! Deliği genişletiyorsun ama sen çıksan bile biz çıkmak istemiyoruz” diyemezler. Ancak ölmüş organ müstesna. Yoksa bütün diri uzuvlar sevinirler ve


“ önce bir el ile dışarıya çıkmaya yol buldun, bizi de kurtardın” derler. Başarı veren Allah'tır. Kureyş’in kâfirleri şöyle söylerlerdi:


" Bizim soyumuz, malımız, mülkümüz, güzelliğimiz, aslımız, Muhammed'den daha üstündür, peygamberlik nasıl olur da onun olur?”


O kâfirlerde nûr olmadığı için, Resulullah'ın gönlündeki ilahi nûr’dan haberleri yoktu. Şimdi sen dış görünüşe aldanıp, gönül dünyasındaki ilâhi nûr’u bırakıyorsun. Nitekim şair Hakânî şu tasviri yapmıştır:


“Dış görünümü düzgün, cân’ın içi yoksulmuş,
Fazla yemekten sindirimi bozup tombul olmuş.
Cemşit ise geceden bir şey yememiş midesi boşmuş,
Kurtarıcın yeryüzünde, derdine derman olmaya çalış
Mesih göğe çıktımı, dert de dermanda yok olurmuş.”


Gösteriş ve kötü alışkanlık faresi, gönül kuyusuna düşmüş. (gönül suyu kirlenmiş) bu manevi kirliliği temizlemek için tertemiz olan Ab-ı hayat suyuna elin ulaşabilir mi?


Kur’an-ı Kerim'de Yüce Allah; “Ey İman edenler müşrikler ancak necistir” (Tevbe 28)


"Ona (Kur'an'a) ancak temiz olanlar dokunabilir.” (Vakıa 79) buyurmaktadır.


Yani; temiz söze, temiz can gerek. Kur’an Oku’nun yayını çekmek için de bir Rüstem gerek. Zülfikar’ı sallayıp kâfirlerin boyunlarını vurmaya Hz. Ali'nin güçlü pâzusu gerek.
Kız oğlan kızların bekâreti için (gerdek gecesinde) hakiki erkek gerek. Kadınlığa özenen, erkek kılıklı kimselerin harcı değildir bu iş. Sende cân olmaz ise, sözünde can olabilir mi? Kitaplardaki, fıkıh, vaaz, tefsir gibi bilgiler “ Emrimizden bir ruh üfürülmedikçe” (Şura 152) ayet-i kerimesi gereğince insana hepsi birer resimdir. Duvara on tane at resmi yaparsın, ama hiçbirisinin faydası yoktur.


“ SEN CANLI OLURSAN, SÖZÜN DE CANLI OLUR…”


(Sözün tesir etmesi için gerekli olan reçete;) Her bireyde bulunan ruhtan başka, ebedî rûhu elde etmek için iç dünyanı temizlenmen, rûhunu olgunlaştırman gerekir.
Çünkü o ruh sende olgun değil. Ruh olgunlaştı mı, sende bir şey belirir. O ruh asıl itibari ile olgundur ama sende kıvama gelmemiş olgunlaşmamıştır.


Örnek vermek gerekirse; güneş, pencerenin çapı kadar içeriye ışık alır. Testi, büyüklüğü kadar deniz suyundan istifade eder.
Örnekte olduğu gibi olgunlaştıkça, senin de içine (gönlüne) bir şeyler düşer. Artık dünyevi pislikler sana zarar veremez, içinde duramaz olur.
Göz ve kulak sağlığın için, fıtraten tabip olan Hz. İsa'ya kendini teslim etmiyorsun da, anadan doğma kör olan birine (doktor diye) nasıl teslim oluyorsun. Bu tercihten dolayı eline ne geçebilir?
Âhiret’i terk edip dünyayı tercih edenlerin yaptığı budur. Bu tür insanlar, âlemde olmayacak, yapılmayacak oyunları oynarlar. Sonra da;
“Bana bütün gücünüzle yardım edin” (Kehf 95) diyerek yardım isterler.
(Bir kimse) Büyük bir kötülükte bulunmadan, derdine derman bulursa, iyi bir iş yapmış olur. Ancak büyük bir kötülükte bulunur, dermanını da arayıp bulmaz ise bu düşmanlığın en büyüğüdür.
Örneğin; Satranç, çocukların ellerine düşerse, At’ı Şah yerine kor, Şahı da vezirin yerine dikerler…


Şair Senâî şöyle der:


“Aşk yolunda âşıklardan hiç bir kimse
Nam ve şân gibi suret mülkünü yok etmedikçe
Mânâ mülküne çıkıp gerçek sevgiliye kavuşamaz.


MA’ÂRİF SEYYID BURHÂNEDDÎN-I VELÎ (K.S.),


MA’ÂRİF sayfa 44-45-46-47

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Your Ad Spot

Sayfalar