14 Şubat 2022 Pazartesi

Fetih Suresi 1,2,3,4 ayeti kerimelerin Taberi tefsiri

 

1

Ey Rasûlüm, biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.

2

Bak. Âyet 3.

3

Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve seni şanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan etti.

Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz sana, kavminin kâfirlerinden, sana karşı gelen ve sana düşmanlık besleyenlere karşı, seni dinleyen ve kendisine ulaşan için apaçık olan bir hüküm verdik. Senin onlara galip gelmene ve onlara karşı muzaffer olmana karar verdik. Böylece rabbinin senin lehine vermiş olduğu ve sana fetih bahşetmesinden dolayı rabbine şükredesin, ona hamdedesin ve onu tesbih edesin ve ondan, günahlarının affını dileyesin. O da senin şükretmene ve af dilemene karşılık Mekke'nin fethinden önce ve sonra işlediğin günahları affetsin.

 Seni düşmanlarına galip getirerek, dünyada şanını yükselterek ve günahlarını affederek sana bahşettiği nimetlerini tamamlasın. Seni, dosdoğru bir yol olan İslam dinine iletsin. Ve sana, diğer düşmanlarına karşı da şanlı bir zafer versin.

Taberi, bu âyet-i kerimeleri izah ederken Nasr suresini göz önünde bulundurarak izah ettiğini söylemekte ve Resûlüllah'ın affedilme sebebinin, fetihten sonra onun Allah’tan af dilemesi ve verdiği nimetlere şükretmesi olduğunu söylemektedir.

Burada zikredilen "Fetih"ten maksat, Mekke'nin fethi olmayıp onun fethine zemin hazırlayan Hudeybiye musalahasıdır.

Resûlüllah, hicretin altıncı yılında Zilkade ayında Umre yapmak üzere Medine'den hareket edip Mekke'nin yakınlarında bulunan Hudeybiye'ye kadar gitmiştir. Resûlüllah'ın geldiğini haber alan Mekkeli müşrikler, küçük düşeceklerini ileri sürerek onun ve arkadaşlarının Kâbeyi ziyaret edip Umre yapmalarına engel olmuşlar ve Resûlüllah ile on yıllık bir barış antlaşması yapmayı teklif etmişler ve bir yıl sonra da Umre yapılmasına müsaade edeceklerini vaadetmişlerdir. 

Resûlüllah, dış görünüşüyle çok ağır şartlar taşıyan bu barış teklifini, gelecekte Müslümanların lehine olacağı için kabul etmiş ve Hudeybiye musalahasını imzalamıştır. 

Böylece Umre için götürdükleri kurbanlarını Hudeybiye'de keserek anlaşma gereği geri dönmüşlerdir. İşte Hudeybiye'den Medine'ye dönerken bu Sûre nazil olmuş ve Hudeybiye anlaşmasını bir fetih olarak vasıflandırmıştır.

Bera b. Âzib (radıyallahü anh) diyor ki:

"Siz bu fethi, Mekke'nin fethi olarak mı kabul ediyorsunuz? Evet, Mekke'nin fethi bir fetihtir fakat bizler, Hudeybiye günü yapılan "Bey'at-ı Rıdvan"ı fetih kabul ediyorduk. Buhari, K.el-Megazi, bab: 35

Abdullah b. Mes'ud ve Cabir b. Abdullah da âyette zikredilen "Fetih"ten maksadın Hudeybiye musalahası olduğunu söylemişlerdir.

Âyet-i kerime’de, Allahü teâlânın, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)in geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği beyan edilmektedir. Buna rağmen Resûlüllah bütün ibadetlerini diğer mü’minlerden daha fazla olarak eda etmiş ve böylece rabbine şükrünü ifa etmiştir.

Muğire b. Şube diyor ki:

"Resûlüllah ayağa kalkıp namaz kılardı. Öyle ki ayakları şişerdi. Bir gün ona denildi ki: "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir. (Neden bu kadar çok namaz kılıyorsun?) Resûlüllah şöyle cevap vermiştir: "Ben, şükreden bir kul olmayayım mı?" Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 48, bab: 2

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleri namaz kılardı. Öyle ki ayakları yarılırdı." Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, bunu neden yapıyorsun? Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir." Resûlüllah şu cevabı verdi: "Ben, şükreden bir kul olmayı istemiyeyim mi? Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre, 48, bab: 2

4

İmanlarına iman katmak için, mü’minlerin kalblerine huzur ve sükunet indiren O'dur. Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır. Allah, herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Allah’a ve Resulüne iman eden mü’minlerin kalblerine sükunet ve güveni sindiren Allah’tır. Böylece daha önce iman ettikleri farzların yanında yeni farz kılınan hükümlere de iman etsinler. Böylece imanları artmış olsun.

*Abdullah b. Abbas diyor ki: "Burada mü’minlerin kalbine indirildiği beyan edilen sükunetten maksat, Allah'ın rahmetidir. "İmanlarına iman katmak, "tan maksat ise şudur: Allah (celle celalühü) peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)i Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına şahadet getirme emriyle gönderdi. Mü’minler bunu kabul edince namaz farz kılındı. Ona da iman ettiler. Sonra buna ilaveten oruç farz kılındı ona da iman ettiler. Daha sonra buna ilave olarak zekât farz kılındı ona da iman ettiler. Daha sonra buna ilaveten Hac farz kılındı ona da iman ettiler. Sonra Allah onların dinlerini tamamladı ve buyurdu ki: "Bugün dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslamı seçtim.. Mâide Sûresi, âyet: 3

İşte Abdullah b. Abbas, mü’minlerin imanlarının artmasını bu şekilde izah etmiştir. Allahü teâlââyet-i kerime’de, göklerin ve yerin askerlerinin kendisine ait olduğunu beyan etmektedir. Böylece Hudeybiye sulhünden sonra kalblerine sükunet indirilen mü’minlerin maneviyatlarını yükseltmektedir. Zira Allahü teâlâ tek bir melekle, kâfirlerin tümünü yok ettirebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder