TÎN SÛRESİ
Bu sûre 8 âyettir. Mekke döneminde nâzil olmuştur. İsmini, ilk âyetinde geçen ve ″İncir″ anlamına gelen ″Tîn″ kelimesinden almıştır.
﴿ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴾
Bismillâhirrahmânirrahîm.
﴿ وَالتّ۪ينِ وَالزَّيْتُونِۙ ﴿١﴾ وَطُورِ س۪ين۪ينَۙ ﴿٢﴾ وَهٰذَا الْبَلَدِ الْاَم۪ينِۙ ﴿٣﴾ لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ ﴿٤﴾ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَۙ ﴿٥﴾ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍۜ ﴿٦﴾ فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدّ۪ينِۜ ﴿٧﴾ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَحْكَمِ الْحَاكِم۪ينَ ﴿٨﴾ ﴾
1-8. İncire ve zeytine,* Tûr-i Sînâ’ya* ve Emin Belde’ye yemin ederim ki,* muhakkak Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.* Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.* Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar, işte onlar için tükenmez bir mükâfat vardır.* Ey Habîbim! Bu kadar delillerden sonra, din hususunda seni kim yalanlayabilir?* Allah’u Teâlâ, hâkimlerin hâkimi değil midir? (Evet, hâkimidir)
İzah: Bu sûrede geçen Allah’u Teâlâ’nın, ″İncir ağacına″ yemin ederim diye buyurması, dünyâya misaldir. Çünkü incirin kökü zayıf ve ömrü az olur, kışın yaprağını döker, yazın ise yeşerir. Dünyâya misal olan incire yemin ederim, demektir.
Allah’u Teâlâ’nın, ″Zeytin ağacına″ yemin ederim diye buyurması, âhirete misaldir. Zeytin ağacının, kökü ve kendi sağlam, meyvesi yağlı, yaz kış yaprağını dökmez, ömrü uzun olur. Nitekim zeytin ağacı ″Ölmez ağaç″ diye de isimlendirilmiştir. Bu da âhirete misaldir. Âhirete benzeyen zeytine yemin ederim, demektir.
Allah’u Teâlâ’nın ″Tûr-i Sînâ″ya yemin ederim diye buyurması, insanın aklıdır. Allah’u Teâlâ sevgili kullarının aklına yemin ediyor. Onların, Allah’ın kudretini tefekkür ederek, Allah’tan korkup doğruyu ve yanlışı ayırt edip, kendini sürekli muhakeme ederek nefsini hesaba çeken o akla yemin ederim, demektir.
Allah’u Teâlâ’nın, ″Emin Belde’ye″ yemin ederim diye buyurması da, hakiki Mü’minlerin kalbine, o nûrlu kalbe yemin ederim, demektir. O emin belde ki, Allah’ın aşkı ve muhabbeti ile o kalp öyle temizlenmiş ki, her şeyden selâmete çıkmış, emin bir kalptir. O kalp, en büyük ve emin bir memlekettir. İşte o hâlis Mü’min kullarımın kalbine yemin ederim, demektir.
İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:
لَمَّا نَظَرَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اِلَى الْكَعْبَةِ فَقَالَ: مَرْحَبًا بِكَ بَيْتٌ مَا أَعْظَمُكَ وَأَعْظَمُ حُرْمَتَكَ وَلِلْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللّٰهِ حُرْمَةِ مِنْكَ (هب عن ابن عباس)
Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Kâbe’ye baktı ve buyurdu ki: ″Merhaba, Yâ Beytullah! Allah yanında senin şanın, hürmetin büyük değil mi? Evet, büyük. Fakat Mü’minin şânı, hürmeti; senin şânından, hürmetinden daha büyüktür.″(1)
Bir Hadis-i Kudsî’de de Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
مَا وَسِعَنِي أَرْضِي وَلا سَمَائِي وَلَكِنْ وَسِعَنِي قَلْبُ عَبْدِي الْمُؤْمِنِ.
″Bana yer ve göklerim geniş gelmedi, Mü’min kulumun kalbi geniş geldi.″(2)
Demişler ki: ″Kalb-i Mü’min Beyt-i Hak’tır, Hacc-ı Ekber andadır, Belki Arş-ı Rahmân’dır gönül.″
Mü’minin kalbi, Allah’ın evidir. Allah’u Teâlâ, ″Ben ona yemin ederim″ diye buyuruyor. Hakiki bir Mü’min, bütün mükevvenâtın hepsinden Allah yanında daha kıymetlidir.
Allah’u Teâlâ bu dört şeye yemin ettikten sonra, ″Muhakkak Biz, insanı en güzel şekilde yarattık″ diye buyurmuştur. İnsandaki zekâ, bilgi ve güzellik; insandaki edep, hayâ; insandaki itikâd, îman dünyadaki hangi canlı da vardır? İnsanın vücuduna gelince, Allah’u Teâlâ en güzel sûrette yaratmıştır. İnsanın oturması, kalkması, yatması hep yerindedir. Âlet, edevât yapmaya ve kullanmaya müsâittir. Hiçbir yerinde uyumsuzluk yoktur. Hayvanlarda ise bu türden özellikler yoktur. İnsan diğer mahlûkattan üstün yaratılmıştır. İşte Allah’u Teâlâ, ″Ben, insanı en güzel bir şekilde yarattım. Ona bu üstün özellikleri verdikten sonra, artık Beni tanı. Ben sana kitap ve Peygamber gönderirim″ buyurmaktadır.
Daha sonra Allah’u Teâlâ: ″Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik″ diye buyurmaktadır. Yani insanı, aşağıların aşağısı olan bu dünyâya; kendi bildiğim gibi, seve seve her şeyini tamam ettikten sonra imtihan için gönderdim, diye buyuruyor. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Mülk, Âyet 1-2’de de şöyle buyurmuştur:
″Bütün mülkün tasarrufu kudret elinde olan Allah’u Teâlâ, çok yücedir. O, her şeye kâdirdir.* Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan için, ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, her şeye gâliptir ve çok bağışlayandır.″
Yani Allah’u Teâlâ: ″Mülkün hepsi Benim elimdedir. Ben, en evvel ölümü yarattım, sonra tekrar dirilmeyi yarattım.[3] Sonra sizi Âlem-i Süflî olan bu dünyaya gönderdim. Sizi sınayacağım; bakalım hanginiz Bana güzel ibadet, zikir edeceksiniz. Bana güzel itikâd edip Benim yolumda, Benim sevgimde hanginiz çalışacaksınız. Bunun için sizi yeryüzüne gönderdim″ diye buyurmuştur. İşte ″Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik″ diye buyurması da budur. Yani, ″Sizi bu dünyâya gönderdim ki, artık siz nefsinizle, şeytanla ne şekilde mücâdele yapacaksınız, ne şekilde benim yolumu arayacaksınız, ne şekilde bana muhabbet edeceksiniz. İşte ben bunları bilmek ve sizi imtihan etmek için bu dünyaya gönderdim″ diye buyurmaktadır.
Allah’u Teâlâ Sûre-i Mü’minûn, Âyet 115’te de şöyle buyurmuştur:
″Sizi boş yere yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?″ Yani, Ben sizi abes olarak, dünyada maskaralık yapmanız için mi yarattım? Siz böyle mi zannediyorsunuz, yoksa sonunda Bana gelmeyeceğinizi mi zannedersiniz? Ben sizi yarattım, dünyâya gönderdim. Siz tekrar Bana döneceksiniz, demektir.
Sonra Allah’u Teâlâ: ″Ancak îman edip sâlih amellerde bulunanlar, işte onlar için tükenmez bir mükâfat vardır″ diye buyurmuştur. Yani, ancak îman edip amel-i sâlih işleyenler için, kendilerinin râzı olduğundan daha fazla mükafatlar vardır. Onlar râzı olup, ″Daha ne isterim Yâ Rabbi!″ dedikten sonra da Allah’u Teâlâ’nın onlara verecekleri in’am ve ihsanı vardır. Allah’u Teâlâ, îman edip salih amel işleyenlere böyle vaad etmiştir. O‘nun vaadi haktır. Îman edip sâlih ameller işleyen kimse, Allah‘ın Cennetine muhakkak girer ve orada tükenmez nîmetlere nâil olur.
Sonra Hakk Teâlâ buyuruyor ki: ″Ey Habîbim! Bu kadar delillerden sonra, din hususunda seni kim yalanlayabilir?″* Yani, Ey Habîbim! Ben, bu kadar âyetler söyleyip, bu kadar haber verdikten sonra, kim sözünü kabul etmeyip, dînini yalanlarlarsa; ″Allah’u Teâlâ, hâkimlerin hâkimi değil midir?″ Evet, Allah’u Teâlâ hâkimlerin hâkimidir. İnandık, îman getirdik, âmennâ ve saddaknâ! Hakk Teâlâ, elbette onların cezâlarını verir.
Bu sûre ile ilgili olarak Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:
مَنْ قَرَأَ {وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ } فَقَرَأَ {أَلَيْسَ اللّٰهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ} فَلْيَقُلْ بَلَى وَأَنَا عَلَى ذَلِكَ مِنَ الشَّاهِدِينَ (ت عن ابى هريرة)
Her kim Tîn Sûresi’ni okumaya başlayıp, sûrenin sonuncu âyeti olan: ″Allah’u Teâlâ, hâkimlerin hâkimi değil midir?″ diye geçen buyruğunu da okursa, ″Evet, ben buna şâhitlik edenlerdenim″ desin.(4)
Bu sûreyi müfessirler, değişik şekillerde de izah etmişlerdir. Kur’ân âyetleri birçok mânâ ifade eder. Bu hususta Hasan-ı Basrî Hazretlerinden şu hadis nakledilmiştir:
لِكُلِّ آيَةٍ ظَهْرٌ وَبَطْنٌوَلِكُلِّ حَرْفٍ حَدٌّ وَلِكُلِّ حَدٌّمَطْلَعٌ (عن الحسن)
″Her bir âyet için zâhir ve bâtın vardır ve her bir harf için bir had (mânâ) vardır. Her bir mânâ tamamlandığında yeni bir mânâ doğar.″(5)
[1] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, 3853; Râmûz’ul-Ehâdîs, Hadis No: 4323
[2] İmam Kastalâni, Mevâhib-i Ledünniyye, s. 227.
[3] Allah’u Teala’nın önce ölümü sonra hayatı yaratması ile ilgili Sûre-i Bakara, Âyet 28 ve izahına bakınız.
[4] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 83.
[5] Berîka, c. 1, s. 162.
Tin suresinden sonra “Belâ ve ene alâ zâlike mineşşâhidin / Evet, ben buna şahitlik edenlerdenimdemek meşru değildir.” sözünü söylemek namazın dışında olduğu gibi, namazın içinde okunması müstehaptır.
Rivayete göre, Hz. Peygamber (asm) Tin suresinin “Allah hakimlerin hâkimi değil midir?” mealindeki ayeti okuduğunda “Belâ ve ene alâ zâlike mineşşâhidin” diyordu. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
Hz. Ebu Hureyre’den nakledilen bir rivayete göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurdu:
“Sizden kim, ‘Allah hakimlerin hâkimi değil midir?’ (mealindeki) ayeti okuduğunda ‘Belâ ve ene alâ zâlike mineşşâhidin’ desin.” (İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Bu hadis ifadeleri belli bir zamanla kayıtlı olmadığı için, mutlak olarak kabul edilmiş ve bu ayetin okunduğu her yerde bu da okunmuştur. Teamül de böyledir.
Ayrıca;
- Rahmet ve azap ayetleri okunduğunda; rahmet ayetlerinde istekte bulunmak, azap ayetlerinde sığınmada bulunmak müstehaptır.
Huzeyfe (ra) anlatıyor:
"Peygamber (asm) ile birlikte bir gece namaz kıldım. Bakara Suresi ile başladı. ... yavaş yavaş okuyordu. Tesbih âyeti geçtiği zaman, tesbih ediyor; istek ayetleri geçtiği zaman istekte bulunuyor; sığınma ayetleri geçtiği zaman da sığınıyordu. Daha sonra da rükû yaptı..." (Müslim, Müsafirîn, 203)
- "Sebbih İsme Rabbike'l-A'lâ / Yüce Rabbinin adını tesbih et." (A'lâ, 87/1) âyeti okunduğu zaman "subhânallah" demek müstehaptır.
- "Eleyse zâlike bi kadirin alâ en yuh'yiyel-mevtâ / Bunları yapan ölüleri diriltmeğe gücü yetmez rni?" (Kıyâme, 75/40) ayetini okuduğun zaman "Subhaneke belâ / Evet, senin şânın yücedir." demek müstehaptır.
Ancak;
- "Fe bi eyyi hadîsin ba'dehû yu'minûn / Kur'ân'dan başka hangi söze inanacaklar." (Mürselât, 77/50) âyetini okunduğu zaman "Âmenna billah / Allah'a iman ettik" demek uygun değildir.
- İmam, "lyyâke na'budu ve iyyâke nes'taîn / Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz." ayeti okunduğu zaman "İsteantu billah / ALLAH'tan yardım dilerim" demek de uygun değildir.
Çünkü bu ayetler okunduğu zaman, böyle denilmesini bildiren her hangi bir hadis bilinmiyor.
Önemli not: Bizler sadece ve sadece Peygamber Efendimiz sav söylemiş olduklarını söyleyebiliriz yani onun sünnetine tabi olmak zorundayız. Yoksa bizler gelişigüzel yerlerinde dualar tespihatlar yapamayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder